Psikolog Doktor Ahsen Balcı, anne ile bebeğin iletişiminin bebek anne karnındayken başladığını belirtti. Ahsen Balcı, “Her anne-bebek ilişkisi, kendine özgü dinamikleri olan kendine has bir ilişkidir. Bu ilişki sadece anne ile bebek arasında gelişen bir bağdır ve hamileliğin devamı ile giderek güçlenir” dedi…,
Anne karnındaki bebeğin 16. haftadan itibaren duyduğu seslere hareket ve kalp atışlarındaki değişiklikle tepki vermeye başladığını belirten Ahsen Balcı, “Bebeğe en güçlü ulaşan ses ise annesinin sesidir. Anne karnındaki bebek 26. haftadan itibaren ise annenin sesinin ritmini, iniş çıkışlarını ayırt edebilir. Anne sakin bir sesle yavaşça ve basit cümleler kurduğunda bebek sakinleşir. Hamileliğin son 3 ayında ise bebek müzik ya da gürültü duyduğunda tekme atar, duyduğu sese göre tepki gösterir” dedi.
Doğumundan sonraki ilk haftalar ve aylarda ise bebeklerin iletişim kurmayla ilgili yeni şeyler keşfettiğini belirten Ahsen Balcı, “Doğum sonrasında da anne sesi ve annenin kalp atışına benzeyen sesler bebeği çok rahatlatır. Bebekler zamanla göz teması kurmaya, anne sesini dinlemeye, anneyi gözlemlemeye ve annenin yüz ifadesindeki değişiklikleri fark edebilmeye başlarlar; böylece anne-bebek iletişimi yeni bir boyut kazanır. Annenin mimikleri, canlılığı, değişken ses tonu bebeğin ilgisini çekmeye başlar ve bebek gülümseyerek, ayaklarını ve kollarını oynatarak tepki gösterir. Doğumdan sonraki ilk sekiz ayda bebekler çevrelerindeki kişileri incelemeye ve onlarla sosyal iletişim kurabilmeye başlarlar. Bu sosyal ve duyusal gelişimler bebeğin iletişim kurma becerisinin ilk adımlarıdır” şeklinde konuştu.
Genellikle metropollerde baba rolünün ciddi anlamda sekteye uğraması pedagoglar nezdinde çocuğun özgüvenli, toplum nezdinde şımarık, gelecek açısından bakıldığında ise tatminsiz ve otorite tanımaz bir birey olarak yetişmesine neden oluyor. Bu söylediklerime pek çok annenin ve kadının itiraz edeceğini biliyorum. Haklılar da, bunca eğitmen ve pedagog anne baba rol dağılımına eşit pay biçerken, ortaya çıkan çocuk profillerini görmezden gelen/gelecek olan pek çok kadın, kendi çıkarları doğrultusunda çocuklarının geleceklerini kurban vermeye devam edeceklerdir…
Çocuk gelişimi üzerine bir dizi yazı yazılıp çizilmekte… Tıpkı bir yemek formülü verir gibi çocuk yetiştirmenin formüllerinden bahsedilmekte. Orta yaşı devirmiş bir kişi olarak gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki bu yazıların pek çoğunu esefle okuyorum… Çocuk büyütmek bir gönül işidir. Sevgi ve emekle gerçekleşir ve aslında her bir çocuğun farklı karakterlerde dünyaya geldiği gözetilirse öyle standart bir formülü de yoktur.
Bir anne ve babanın en kıymetlisidir evladı. Doğal olarak onu kime ya da kimlere emanet edeceğini iyi değerlendirmeli, bebek ya da çocuk için kendisine yardımcı birini seçerken çok dikkatli davranılmalıdır…
Bir anne ve babanın en kıymetlisidir evladı… Doğal olarak onu kime ya da kimlere emanet edeceğini iyi değerlendirmeli, bebek ya da çocuk için kendisine yardımcı birini seçerken çok dikkatli davranılmalıdır.
Günümüzde pek çok anne baba iş hayatının içinde olmak zorunluluğunda… İşte bu zorunluluktan ötürü ailenin yeni ferdi bebek ya da yetişme çağındaki çocuklar ise bakıcı ya da yardımcılarla büyümek, büyütülmek durumunda kalıyor. Çocuk karakterinin şekillenmeye başladığı, gelişim içinde olduğu dönemde ona refakatçilik edecek kişiyi seçerken çok dikkatli olmak gerekiyor. Peki, çocuklar için bakıcı seçerken nelere dikkat edilmeli? Bir bakıcıda hangi özelliklerin bulunması önemsenmelidir.
Çocuğun gelişiminin söz konusu olduğu dönemde seçilecek bakıcının mutlaka sevecen ve konuşkan yapıda olması gerekir. Çocuğun zihinsel gelişiminin sağlıklı gelişmesinin temel unsuru onunla kurulan iletişimde gizlidir. Seçeceğiniz bakıcının, sözel iletişim yönü kuvvetli olmalıdır. Ayrıca çocuk ile ortak dili konuşuyor olması da önemlidir. Yabancı uyruklu bakıcılar gelişme döneminde tercih edilmemelidir.
Çocuğunuzu emanet edeceğiniz bakıcının sevecen bir yapıda olması önemlidir demiştim. Buradaki sevecenlikten kasıt bakıcının ikide bir çocuğu öpmesi, sarılması demek değil. Bakıcının sevecenliği çocuk ile geçirdiği zamanın kalitesi ile ölçümlenmelidir. Örneğin bakıcınız ya da bakıcı adayınız çocuk ile oyunlar oynuyor, temel ihtiyaçlarının karşılanması noktasında gereken sabır ile hareket edebiliyor mu? Eğer yanıtınız “evet” ise bakıcınız ana kurallardan birinde olumlu sonuç vermekte demektir.
Bakıcınız sakin ve sabırlı bir yaradılışta mı? Depresif karakterlerin, karakter yapıları çocuğa da sirayet eder. Bu nedenle seçeceğiniz bakıcının depresif olmadığından emin olun.
Bakıcı adayları ile görüşmeye başladığınızda ilk kural bakıcının sizinle diyalog kurup kuramadığına bakmak olmalıdır. Eğer sizinle iletişim kurmakta zorlanıyor ise çocuğunuzla nasıl iletişim kurabilir? Görüşmeler esnasında bakıcı adayının duygu ve düşüncelerini doğru şekilde aktarması, aktarmaya çalışması sizin için bir artı kriter olmalıdır. Duygular, günlük iletişimin mihenk taşıdır ve bunun dillendirilmesi çocuk gelişimi üzerinde olumlu etki eder. Bu şekilde konuşan biri aynı tarzı çocuğunuzun yanında da sergileyecek demektir.
Bakıcı seçmeden evvel bir bakıcıdan beklentinizin ne olduğunun tarafınızca belirlenmesi önemlidir. Bu arayıştaki pek çok ebeveyn yapılan görüşmelerde ne istediğini aslında kendisinin de bilmediği ortaya çıkmıştır. “Sadece çocuğum ile ilgilensin” ebeveynlerin en sık telaffuz ettikleri beklentidir ama tek başına bu beklenti yeterli değildir. “Hijyen”, “güvenlik”, “beslenme”, “otorite” gibi konulardaki beklentilerinizi önceden çalışmak ve görüşme sırasında dile getirmek sınırları belirlemek için önemlidir.
Öncelikleri belirlemek aynı zamanda görüşmekte olduğunuz bakıcı adaylarının sizde güven uyandırması açısından da önemlidir. Örneğin çocuk gelişimi sizin için öncelikli kriter ise ve bakıcı adayının bu alanda eğitim almamış ise bakıcının sahip olduğu referanslara bakmak, ailelerle görüşmek ve cevapların tarafınızca yeterli olması kaydı ile devam etmek gerekir.
Anne olmak, çalışıyor ve gün içinde çocuğunu göremiyor olmak suçluluk duygusunu beraberinde getiriyor. Annelerin, kendileri çalışırken çocuklarını emanet ettikleri kişilerle ilgili olarak içleri rahat ve güvenleri tam ise, suçluluk duygusu kendisini daha az gösterebiliyor…
Günümüzde kadınların iş dünyasındaki etkin konumu, anne olmalarıyla birlikte birçok yönden zorlayıcı bir hal alıyor. Kadınlar çalışma hayatı ve anneliğin birlikte getirdiği sorunlara çare ararken, anneysen.com üyesi çalışan anneler de yaşadıklarını hem anket, hem de soru-cevap platformlarında birbirleriyle paylaşıyor.
Rakamlar ve görüşler, çalışan anne olmanın kolay olmadığını vurguluyor. Çalışma hayatı ile ilgili anketlere katılan annelerin % 28’i iş yerleriyle doğum izni konusunda sorun yaşadığını söylüyor,%17’si ise bebekleri 2 aylıkken çalışmaya başlamak zorunda kaldıklarını iletiyor.
Çalışan Anneler Suçluluk Duygusundan Nasıl Kurtulabilir?
Anne olmak, çalışıyor ve gün içinde çocuğunu göremiyor olmak suçluluk duygusunu beraberinde getiriyor. Annelerin, kendileri çalışırken çocuklarını emanet ettikleri kişilerle ilgili olarak içleri rahat ve güvenleri tam ise, suçluluk duygusu kendisini daha az gösterebiliyor.
Öncelikle bu duyguyla ilgili farkındalık kazanmak ve bu duyguyu kabul etmek önemli. Bundan sonra ise, birlikte geçirilen zamana odaklanmak, bu zamandan olabildiğince keyif almak ve tadını çıkartmak gerekiyor. Birlikte geçirilen eğlenceli ve neşeli zamanlar ne kadar çok olursa, bunlarla ilgili anılar da o kadar iyi hatırlanır. O zaman, birlikte olamamaktan dolayı duyulan suçluluk ya da üzüntü değil, birlikteyken paylaşılanlar ve anne-çocuk arasında gelişen ilişkinin mutluluğu ve samimiyeti önem kazanır.
Bana göre annelik, çocuğunuzla aynı duyguları paylaşmaktır. Bunun için sürekli birlikte olmak, aynı mekanda yan yana olmak gerekmiyor. Hatta çalışan annelere eve geldiklerinde, her gün bebeklerini bir süre uzaktan gözlemlemelerini ve bu gözlemlerini, örneğin bebeklerindeki değişiklikleri, her gün farklılaşan tepkilerini not etmelerini öneririm. Böylece bebeklerini daha dikkatli inceleyecekler ve değişiklikleri daha çabuk fark edeceklerdir. Anne ve bebek zaman içinde birbirlerini daha iyi tanıyacaklar, ilişkileri daha derin olacaktır.
Çocukluğumdan hatırımda kalan bir şiirin dizelerini paylaşmak istiyorum. “Evimizin direğisin, gözümüzün bebeğisin, benim canım babacığım; akşamları gelince, kapıları sevince, bana gündüz olur gece, benim canım babacığım…” Evet, baba bir aile birliğinin direği yani en temel varlığıdır. Bu söylediklerime pek çok annenin ve kadının itiraz edeceğini biliyorum. Haklılar da, bunca eğitmen ve pedagog anne baba rol dağılımına eşit pay biçerken, ortaya çıkan çocuk profillerini görmezden gelen/gelecek olan pek çok kadın, kendi çıkarları doğrultusunda çocuklarının geleceklerini kurban vermeye devam edeceklerdir. Varsın etsinler… Bu yaklaşım içinde olmaları, okuduklarını kendi fayda maliyetlerine yansıtmaya çalıştıkları süre içinde kaybeden kendi canlarından can olan çocukları ve aileleridir.
Çocuk bir ailenin önemli fertlerinden biridir. Ancak aile birliğinin birleştirici, ayırıcı ya da tartışmalarının odak noktası çocuk olmaya başladığı andan itibaren bir sorgu süreci de ebeveynlerce yaşanmalıdır.Çocuklarla oyun oynamak çocuk gelişimi için önemli ayrıntılardan biridir. Akıl ve zeka oyunları, bağlantısal düşünmeye yardımcı oyunlar, görsel zeka ve hafıza oyunları için iq oyuncak kullanabilirsiniz. Böylece konsantrasyon ve hayal gücünü geliştiren oyunlardan yararlanmış olursunuz.
Kadın, duyguları ile erkek mantığı ile hareket eder. Demek ki çocuk ile kurulacak diyalogun mantık yönü baba; duygu tarafı ise anne tarafından tamamlanmalıdır. Babanın rolü de bununla sınırlıdır. Baba eğitmendir, baba öğretmendir, baba mantıktır. Babanın duyguları çocuk ile iletişiminde ön saflara taşınır ise o çocuk özgüvenli değil şımarık ve tatminsiz bir karakter geliştirir.
Özetle; babalara rol biçmekten vazgeçin. Babanın zaten bir rolü var. Bırakın sizin ön gördüğünüzü, kitapların işaret ettiğini değil içgüdüsel yaklaşımla baba, baba olmanın sorumluluğunu sergileyebilsin. Aksi halde önce aile birliğiniz, sonra çocuğunuz ve dolayısıyla da siz zarar görerek parçalanırsınız…
Anne ve babasından ayrılmak ve zamanını bir yabancı ile geçirmesi gereken çocuğun bu sürece hazırlanması için sabır ve özveri gerekmektedir. Çocuk için bu evre zordur ve anlayışla yaklaşılması gerekmektedir. Bakıcı ile bırakılacak çocuk, bakıcıyı tanıyıp gerekli güveni geliştirene kadar ebeveyn ya da aile büyüklerinin konuya dahil olmaları önemlidir…
Anne ve babasından ayrılmak ve zamanını bir yabancı ile geçirmesi gereken çocuğun bu sürece hazırlanması için sabır ve özveri gerekmektedir. Çocuk için bu evre zordur ve anlayışla yaklaşılması gerekmektedir. Bakıcı ile bırakılacak çocuk, bakıcıyı tanıyıp gerekli güveni geliştirene kadar ebeveyn ya da aile büyüklerinin konuya dahil olmaları önemlidir.
Çocuk kesinlikle bir anda tanımadığı ve alışık olmadığı bir kişi olan bakıcı ile yalnız bırakılmamalıdır. Böylesi bir deneyim çocuğun korkmasına ve bakıcının onu sizden ayıran/ ayırmaya çalışan bir kişi olarak algılanmasına neden olur ki bu aşılması çok daha zor bir durumdur.
Bakıcı ile zaman geçirecek çocuğun bakıcıya alışma sürecinde ebeveynlere düşen bazı görevler vardır;
1- Bakıcıya alışma sürecinde çocuk ve bakıcı ile aynı ortamı paylaşmak önemlidir. Fiziksel olarak ortamda bulunulmalı ancak kontrolün bakıcıda olmasına dikkat edilmelidir. Müdahil olmayın!
2- Bakıcının çocuk ile tanıştırılması sırasında seçilecek cümleler ve sergilenecek tavır önemlidir. Unutmayın çocuğunuz sizin güven duyduğunuz kişi/kişileri benimseme eğilimindedir. Bu noktada bakıcıyı sevdiğinizi ve güven duyduğunuzu çocuğunuza hissettirmek onun da bakıcıyı aynı duygularla benimsemesini sağlayacaktır.
3- Çocuğun bakıcıya alışması kadar, bakıcının da çocuğa alışması önemlidir. Her iki tarafı birbiri ile kaynaştırmak sizi sorumluluğunuzdadır.
4- Bakıcıyı çocuğunuzun karakteristik özelliklerine karşı bilgilendirmek, olası tepkilere yönelik bakıcının anlayış ve yumuşak bir tavır sergilemesine yardımcı olacaktır.
5- Çocuğunuz bakıcıyı benimsemekte zorlanabilir, çekingen ya da olumsuz tavırlar sergileyebilir, olası bu durumlara karşı bakıcıyı bilgilendirmek ve sabırlı olmasını telkin etmek bakıcının çocuk ile iletişim kurma çabasını sürdürmesini sağlayacaktır.
Anne olmak bir kadının hayatındaki en büyük değişimlerden biridir.Dünyaya getirdiğiniz canınızdan çıkan o minicik beden tüm hayatınızı bir anda değiştiriverir.Birden egolarınız sıfırlanır.İlk sırada artık hep o minicik beden vardır.Annelik iç güdüsü ile onun hep en iyi şartlarda bulunmasını arzu edersiniz.Onu hayata hazırlamak ilk sizin misyonunuzdur.Çok iyi bilirsiniz ki çocuğunuz yetişkin bir birey olup toplum içine çıktığında sizin eseriniz olacaktır…
Anne olmak bir kadının hayatındaki en büyük değişimlerden biridir. Dünyaya getirdiğiniz canınızdan çıkan o minicik beden tüm hayatınızı bir anda değiştiriverir. Birden egolarınız sıfırlanır. İlk sırada artık hep o minicik beden vardır. Annelik iç güdüsü ile onun hep en iyi şartlarda bulunmasını arzu edersiniz. Onu hayata hazırlamak ilk sizin misyonunuzdur. Çok iyi bilirsiniz ki çocuğunuz yetişkin bir birey olup toplum içine çıktığında sizin eseriniz olacaktır..
Eğitim anne karnında başlar denir ya hep.. Güzel müzikler dinletin,arada sırada karnınızı okşayın,güzel sözler söyleyin gibi.. Ya bebeğiniz doğduktan sonra ? İşte asıl eğitim bu an itibariyle başlayacak. Bebeğinizin uyku düzeni, beslenmesi, sizinle ve çevresiyle olan iletişimi, ilişkileri, psikolojisi. Hemen hemen hepsinin temelini baştan vereceğiniz eğitimle şekillendireceksiniz.
Daha çok küçük,büyüsün de eğitimine öyle başlarız. ‘ diye düşünen ebeveynler ile ‘ Eğitime ne kadar erken başlanırsa o kadar iyidir. Ağaç yaşken eğilir. ” şeklinde düşünen ebeveynlerin çocukları arasındaki farklar bariz bir şekilde ortadadır. Biz Türk anneleri bazan fazla korumacı davranıyor ve çocuklarımızın öz güvenlerinin gelişiminde faydadan çok zarar veriyoruz. Örnek verecek olursam, ‘Aman çocuğum ağlamasın da ne istiyorsa yapalım,aman bağırmasın da istediği olsun..’ tarzındaki yaklaşımlarımız.. İyi ebeveyn demek çocuğunun her istediğini yapan ebeveyn demek değildir. Çocuklarımızı bu şekilde hayata hazırlayamayız. Aşırı korumacı, kollayıcı bir tutum içinde yetiştirilen çocuklar ilerde pek fazla mutlu olamazlar. Depresyona girebilme ihtimalleri çok fazladır.. Çünkü gerçek hayat cam bir fanusun arkasından izlenerek yaşanmaz. Anne babanın gösterdiği hayattan çok daha farklı bir hayatın olduğunu keşfeden çocuk kendi kabuğuna çekilir ve asosyal bir kişilik olur. Biz ebeveynler çocuklarımızı elbette korumak mecburiyetindeyiz.. Ancak,ne zaman kollayıp ne zaman geride durmamız gerektiğini bilmemiz gerekir..
Mutlu, huzurlu, sağlam karakterli bir yetişkinin temelini anneler atar ilk başta. Haydi anneler kolları sıvama vakti..Herşey onlar için !